Bir rüzgar eser üstünüze, size özlediğiniz denizin kokusunu, berraklığını taşır. Gençlik yıllarımın geçtiği Alaçatı, taş evleriyle, Arnavut kaldırımlarıyla ve sıcak insanlarıyla çok zaman önce gönlümüzü fethetmişti. Ve klasik bir tatilci anlayışına sahip olmayan yükselişiyle alternatifler sunarak üst düzey insanları da, sanatçıları da, memuru da kendine aşık etmeyi başardı. Sokaklarında sanat, spor, doğa, mimari kokan dükkanları, galerileri, restoranları ve otelleriyle son yıllarda ilgi odağı olmayı hak etti. Sörf merkezlerine gidip, rüzgarın tadını çıkarın, sörf yapmasanız bile düzenlenen yarışmalardaki heyecanı ve coşkuyu hissedin. Bilinen birkaç sokağının yanı sıra Alaçatı, kültürel ve sanatsal etkinlikleriyle var olan, geçmişten bugüne devam eden marangozhane geleneğinin, tasarım butiklerinin ve antikacıların sarmaladığı bir beldeden söz ediyoruz. Doğallığını kaybetmeyen, kendi dokusunu korumayı başarmış olan Alaçatı’yı görmeniz, bu atmosferi yaşamanız gerektiğine inanıyorum. Büyük bir özenle korunan sakız ağaçlarının altında kahvaltınızı yapın, tertemiz plajlarında denizin keyfini çıkarın, antika pazarlarında dolaşarak yaşanmışlıkların, tarihin kokusunu içinize çekin. Akşamüstü saatlerinde, ister bir sakızlı mojito alıp eğlenceye bırakın kendinizi, isterseniz meydanda çayınızı içip oturun.

Son 10 yılda tatil düşkünlerinin gözdesi olan Alaçatı’da eğlenceye dahil olabilir, sörfle kendinizi denizin dinginliğine bırakabilirsiniz. Özellikle Temmuz ve Ağustos aylarında büyük bir yoğunluğun oluştuğu Alaçatı sokaklarında yürümek bile zorlaşıyor. Eğer kalabalığa ve büyük ilgiye doyduğunuzu düşünüyorsanız size, sakin bir tatilin gözdesi haline gelen Cunda’yı öneririm.

Daha sade, daha sakin bir yere gidesim var, sadece kendimi dinlemek istiyorum diyorsanız rotanızı Cunda’yı çevirin. Ayvalıklı bir aileniz varsa, Ayvalık’ın denizinden, tostundan, zeytinyağından yararlanmamak imkansız. Ayvalık’ın incisi Cunda, yıllarca kendi halkının nefes almak için, güzel bir yemek yemek için, sahilinde yürüyüş yapmak için tercih ettiği Rum esintilerinin çevrelediği küçük bir ada aslında. Son yıllarda sakin bir tatili tercih edenlerin adresi olan Cunda adası, zeytin ağaçlarının içinde bir cennet yaratıyor. Dar sokakları, Rum evleri, küçük restoranlarıyla sıcacık bir havası olan Cunda’da hayat sakin, telaşsız ve rahat bir şekilde akıp gidiyor. Meydandaki Taş Kahve kıraathanesinde 20 yaşında gençlerle beraber oturan teyzeleri ve amcalarıyla samimi bir ortam yaratan Cunda, deniz mahsulleriyle, mezeleriyle ve balığıyla da ayrı bir üne sahip. Küçük bir motorla Cunda Adası’nın etrafındaki küçük adaları ve koyları gezin, eminim doğa sizi de büyüleyecektir. Buzlu bademcilerin cirit attığı bir sahilde, küçük tezgahların arasında dolanmanızı, Osmanlı döneminin izlerini taşıyan Rum sokaklarındaki galerileri gezerek yeni tasarımlar, sanat eserleri görmenizi tavsiye ederim. Son olarak, ayvalık tostu yedikten sonra lokma ve çayla ziyafetinizi sonlandırmayı unutmayın.

Homeros’un ebedi mavilikler ülkesi olarak tanımladığı Bodrum...

Beyaz badanalı evleri, begonvillerle zakkumlarla süslenen beyaz badanalı evleri, guletleri, gümbetleri ve daracık sokaklarıyla bir Ege masalı olan Bodrum'da, hareket sevenler için de sakinlik arayanlar için de yani burada herkes yer var. Müzik, hareket ve eğlence arıyorsanız kendinizi birbirinden havalı plajları, şık ve pahalı restoranlarıyla jet sosyetenin de vazgeçilmezi olan Göltürkbükü’nde bulacaksanız.

Sanmayın ki Bodrum sadece bu bahsettiğimizden ibaret. Gözlerden uzak, sakin bir tatil arayanlar için Gümüşlük, Bitez ve Ortakent vazgeçilmez adresler. Sahil evleri, zeytin ağaçları ve mandalina bahçeleriyle sizi cezbeden bu bölgelerde, denizin ve güneşin tadını sakince çıkarabilir, akşamları güzel ve sevimli lokantalarında leziz yemekler yiyebilirsiniz.

Türkiye’nin göz alıcı sahil kasabalarında dilediğiniz tatili yaşayın...