Doğa ziyaret edilecek bir yer değildir, bizim evimizdir

Costa Rica yazısına bu sözle başlamak aslında pek çok şeyi özetliyor. Çünkü kendisi küçük ama doğal zenginlikleri büyük bu ülke tam bir doğal cennet. Bir haftalık gezinin sonunda bu seyahatten en çok nelerin aklımda kaldığını soracak olursanız topraktan 50 tonda fışkıran bitkiler, uzaylı yaratıklara benzeyen capcanlı renkte çiçekler, hiç duymadığım tonda öten kuşlar diyebilirim.

 

Yazan: Sunay Babahan

“Nature is not a place to visit it is home“, “Doğa ziyaret edilecek bir yer değildir, bizim evimizdir”/ Gary Snyder / Doğa Şairi

Costa Rica yazısına bu sözle başlamak aslında pek çok şeyi özetliyor. Çünkü kendisi küçük ama doğal zenginlikleri büyük bu ülke tam bir doğal cennet. Bir haftalık gezinin sonunda bu seyahatten en çok nelerin aklımda kaldığını soracak olursanız topraktan 50 tonda fışkıran bitkiler, uzaylı yaratıklara benzeyen capcanlı renkte çiçekler, hiç duymadığım tonda öten kuşlar diyebilirim. Ve şöyle devam ederim; çeşit çeşit maymun türleri, tembel hayvanlar (Sloth) ve daha irili ufaklı hiç görmediğim ve bilmediğim pek çok böcek ve hayvan çeşidi…

Costa Rica oldukça küçük bir ülke olmasına rağmen büyük ve canlı bir turizm merkezi. Ucuzdan pahalıya çok çeşitli otelleri, güvenli şehir ve kasabaları, yılın her dönemi işlek modern hava alanları ile ayrı güzellikteki Pasifik ve Atlantik kıyıları ile pek çok seçenek sunuyor. Nüfusu yaklaşık 5 milyon, yüzölçümü ise yaklaşık 51 bin kilometrekare. İnsanları sıcakkanlı, iyi eğitimli ve sempatik, anadilleri ise İspanyolca. Doğal olarak en çok turisti Kuzey Amerika’dan alıyor. Alana indiğinizde Delta’dan Air Canada’ya tüm havayolları vızır vızır işliyor.

Bu arada hemen eklemeliyim ki bu ülkeye gelir gelmez ilk öğreneceğiniz söz “Pura Vida”. Costa Rica’nın mottosu diyebileceğimiz bu sözün tam Türkçeye tercümesi “Tatlı Hayat”!

Costa Rica ve Orta Amerika’yı ilk ziyaretim olacağı için sınırlı zamanım nedeniyle Costa Rica’da iki bölgeyi gezmeye karar verdim. İlki volkanik Arenal bölgesi, ikincisi de denizi ve kıyılarıyla ünlü Guanacaste bölgesi. Gidiş ve dönüş transferlerim dolayısıyla San Jose’de de mecburen konakladım. San Jose ne yazık ki bu kadar güzel bir ülkeye yakışmayacak kadar sıradan bir şehir. Uçaktan yemyeşil tepeler arasında çok güzel görünse de fazla vakit geçirmeye aslında pek gerek de yok.

Kendi planladığım seyahat akışıma gelecek olursak… İlk durağım olan Arenal Volkan Bölgesi'ne başkent San Jose’den araçla yaklaşık 2,5 saatte ulaşılıyor. Güzel manzaralı yollardan, kahve tarlalarından ve turistik kasabalardan geçerek ilerlenen bu yolda vaktin nasıl geçtiği anlaşılmıyor. Yol üzerinde bol miktarda kahve içip, yemek yiyebileceğiniz ve hediyelik eşya alabileceğiniz minik mekanlar var. Her şey ne kadar turistik olsa da farklı olduğundan olsa gerek insan buralarda oyalanmaktan ve küçük hediyelikler satın almaktan kendini alamıyor.

Arenal şahane bitki örtüsüne ve görkemli yanardağına rağmen ilk anda fazlasıyla turistik görünen bir bölge. Ama içine girip güzellikleri keşfettikçe imajı değişiyor.1968 yılında volkanın patlamasıyla yaşanan trajedinin ardından aktif kalan volkan bölgenin turistik bir merkez haline gelmesine neden olmuş. Volkanı ve aktif lavları görmeye gelenlerin sayısı arttıkça bölge de canlanmış ve büyümüş. İrili ufaklı pek çok otelin olduğu bölgede benim tercihim Nayara Hotel and Spa oldu. Benim seyahatlerimde benimsediğim otel tarzımı yansıtmayan 5 yıldızlı büyük bir otel olmasına rağmen servisine ve bahçelerinin güzelliğine şapka çıkardığımı söylemeliyim. Hele daha check-in yaptığım ilk dakikalarda buggy ile odaya girerken otelde yaşayan Sloth’u görünce Nayara birden en favori otellerimden biri oluverdi. Siz sormadan söyleyeyim, sevimli Sloth bahçedeki ağaçların birinden sarkarak kucağındaki bebeğiyle gülümsüyordu.

Arenal bölgesinde yapılacak aktiviteler saymakla bitmiyor. Doğa yürüyüşleri, çeşit çeşit zipline, volkan tırmanışları bunlardan sadece birkaçı. Bu aktivitelerden benim tercihim ise Hanging Bridges Turu oldu. Özel ve büyük bir tropikal yağmur ormanı olan Mystical Hanging Bridges doğa sevgisi olan herkes için gerçekten bambaşka bir dünya. İnsan kendini Jurassic Park filminden bir sahnede gibi hissediyor. Yürüyen ağaçlar, bin bir çeşit böcek, farklı melodilerle öten kuşlar ve bu doğanın içine hiç göze batmayacak şekilde yerleştirilmiş 15 çelik askılı köprü. Natüralist rehberimle bu fışkıran doğayı gezerken ormanın da kendi başına yaşayan bir mekanizma olduğunu hissettim. Kitaplarda okuyup, belgesellerden izlemek bir yana, birebir yaşayıp, koklayıp, dinlemenin ve hissetmenin ne kadar başka bir deneyim olduğunun farkına vardım.

Yemek için otelin yanındaki Fortuna şehrinde çoğu turistik denilebilecek pek çok restoran alternatifi var. Çoğu gençlerin bir seyler atıştırıp içip eğlenebilecekleri mekanlar… Çok fazla bir gurme yemek arayışında değilseniz otelinizin tavsiye edeceği yerleri deneyebilirsiniz. Costa Rica mutfağı biraz Karayip biraz Meksika mutfağı esintili ve dürüst olmak gerekirse çok fazla derinliği olmayan bir mutfak.

İkinci durağım Guanacaste’ye geçelim… Bu rota için Arenal bölgesinden yaklaşık 3.5 saat araçla yol yapmak gerekiyor. Bu yol ilki kadar güzel ve oyalayıcı değil ama doğanın nasıl değiştiğini görmek ilginç. Ülkenin kuzeybatısından iyice kuzeybatıya Pasifik kıyısına doğru ilerlerken yeşilin binlerce farklı tonu yerini yavaş yavaş daha sarı ve kurak bir bitki örtüsüne bırakıyor. Sadece yağmurlu ve kurak sezonu olan Costa Rica’da kurak sezonda olduğumuz için bu bölge farklı bir görüntüde. Kasım-Nisan arası kurak, Mayıs-Ekim arası ise yağmurlu sezon. Pasifik kıyısında, kuzeyde yer alan Guanacaste büyük bir bölge ve pek çok tatil kasabası bu bölgedeki koylarda sıralanıyor. Kimisi sörfçülere, kimisi sakinlik arayanlara, kimisi doğa sevenlere hitap ediyor. Benim tercihim yeni yeni gelişen ve biraz daha lüks kategoriye seslenen Papagayo Koyu oldu.

papagayo

Ülkenin ikinci büyük şehri ve havaalanı Liberia’dan geçip yaklaşık yarım saat sonra Papagayo Bölgesi'ne varıyoruz. Burası havadan mıdır, bitki örtüsünden midir yoksa yarımada olmasından mıdır bilmiyorum ama bana Bodrum’un uzun yıllar önceki halini hatırlattı. Daha bloklar halinde yazlık evlerin koyları kaplamadığı, teknelerin koyları işgal etmediği, mimari dokunun dikkatle korunduğu o güzel zamanlarını... Ve tabi Bodrum’a benzerlik sadece genel bir bakışta, kıyıların genel görüntüsünde yoksa biraz içerilere girince tabi ki Costa Rica her zaman kendine özgü bir Costa Rica.

Daha otele girer girmez bizi ağaçlarda karşılayan maymun ailesi, her yerden duyulan tropik kuş sesleri ve ortalıkta dolaşan iri kıyım iguanalar...

Papagayo’da otel tercihim Andaz oldu. Hyatt zincirinin bu genç, modern ve şık oteli koyun en güzel yerlerinden birinde konumlanmış. Costa Rica’lı Mimar Ronald Zurcher tarafından yapılan Andaz, doğayla uyumlu, iyi tasarlanmış bir otel. Havuzları, sahili ve restoranları ile fazla büyük olmayan, insanı yormayan Andaz bulunduğu bölgenin doğasına ve kültürüne de son derece saygılı.

andaz papagayo

Costa Rica son derece canlı, enerjisi yüksek ama bir o kadar da dingin ve insana huzur veren bir ülke. Burada tatil yapmak demek tembel tembel deniz kıyısında güneşlenmek, akşamları giyinip süslenip yemek yemek ya da içmek, eğlenmek değil. Her dakika yeni bir şeyler görüp keşfederken, doğayı anlamak ve onun ritmini hissedip andan zevk almak demek.

Guanacaste Bölgesi’nde de diğer bölgelerde olduğu gibi yapılacak pek çok aktivite var. Çünkü Costa Rica demek doğayı doya doya yaşamak demek.

Rincon de la Vieja National Park’a gidip gayzerlerden, lagünlere volkanik bölgeyi gezebilir ya da Barra Honda National Park’a gidip mağaraları ziyaret edebilirsiniz. Ya da küçük bir balıkçı teknesi ile bu güzel koyları kıyı kıyı dolaşarak keşfe çıkabilirsiniz.

Ben sonuncu opsiyonu tercih edenlerdenim. Karadan gezilen yerleri mümkünse denizden de görebilmek insana ayrı bir perspektif sağlıyor. İngilizce bilmeyen kaptan ve sevimli rehberle erkenden çıktığımız tekne gezisinde daha açılır açılmaz bizi yunuslar karşıladı. Atlayıp zıplayarak uzun süre tekneyi bırakmayan yunusların ardından kendimizi bir palamut sürüsünün içinde bulduk. Yüzlerce palamut hareket edip küçük balıkların peşinde koşarken denizin üzerinde dolu yağarmışçasına bir görüntü bırakıyorlardı. İri kıyım bir balığı yakalamak 5 dakika bile sürmüyor ancak buralarda kırmızı etli balık makbul olmadığı için tuttuğumuz balığı hemen denize geri bıraktık.



Bir sonraki durağımız ıssız bir koyun kenarındaki mağaralardı. Su çekildiği sırada ortaya çıkan mağaraları ancak bu saatlerde görmek mümkün olabiliyordu. Yavaş yavaş ıssız kıyıların kimisinde durduk yüzdük, kimisinde yengeçleri izledik kimisinde şnorkel yaptık. Derin, yeşil renkte ve tertemiz olan Pasifik Okyanusu’nun bol bol tadını çıkardık. Bir saat uzaklıktaki Nikaragua kıyılarına bakarak sahilde pişirdiğimiz ızgara balığı (beyaz etli mahi mahi) tortilla ekmeğine sarıp iştahla yedik.

Artık dönüş vakti gelmişti… Dönüş yolculuğum için önce Liberia’dan küçük uçakla San Jose’ye dönmem gerekiyordu. 8-10 kişilik bu pervaneli uçaklar tam bir dolmuş tadında. Biletlerde isim bile yazmıyor ve arada durup yolcularını hızlıca bindirip indiriyor. Uçağın, bu sebeple alçaktan uçması sayesinde kuzeyden aşağıya tüm Pasifik kıyılarının güzelliğini hayranlıkla izledim ve ilk fırsatta tekrar gelmeye karar verdim.

Costa Rica tatilim sona ererken kendimi huzurlu, mutlu ve son derece dingin hissettim. Ama fark ettim ki bu sadece tatil yapıp kış aylarında güneş görmenin verdiği huzur ve mutluluktan ayrı bir duyguydu.

Doğayı hissetmenin, onun bir parçası olduğumun farkına varmanın ve ondan zevk almanın verdiği bir mutluluktu. Acaba “pura vida” dedikleri bu olabilir miydi?

Cookies allow us to offer our https://jabiroo.com/ website and our services more effectively. For more information about cookies, you can visit our Cookie Policy.