An’da kalmak mı, “like almak” mı?

Kabul edelim hepimiz Instagram’a, hayatımıza girdiği ilk günden beri bayılıyoruz. Kimi psikiyatrlar bu durumu narsistlikle veya kişinin kendisinin bile haberdar olmadığı çeşitli öz benlik sorunları ile açıklasalar da aslında işin çok önemli bir başka boyutu daha var: Anda kalamamak…

 

Kabul edelim hepimiz Instagram’a, hayatımıza girdiği ilk günden beri bayılıyoruz. Gittiğimiz eşsiz yerleri, önümüze servis edilen şahane sunumlu tabakları; hatta özenle hazırlandığımız zamanlarda kendi yüzümüzü bile heyecanla Instagram’da paylaşmak istiyoruz.
Kimi psikiyatrlar bu durumu narsistlikle veya kişinin kendisinin bile haberdar olmadığı çeşitli öz benlik sorunları ile açıklasalar da aslında işin çok önemli bir başka boyutu daha var: Anda kalamamak…

Nedir bu “anda kalmak” dedikleri?
Araştırmalara göre, insan zihninden bir saat içinde yaklaşık 2100-3300 farklı düşüncenin geçebilmesi mümkün. Üstelik bu düşüncelerin azımsanmayacak bir miktarı ise ya gelecek ya geçmiş ile ilgili. Genel olarak korku, endişe gibi yansımalarla ortaya çıkan geçmiş / gelecek kaygısı; kişinin sahip olduğu anda -ya da en azından o gün içinde- bulunan iyilikleri kaçırmasına neden oluyor. Ve kişi, eğer bu davranış örüntüsünü sık sık tekrarlıyorsa, sonuç anksiyete yani kaygı bozukluğundan başka bir şey olmuyor.

Yani aslında anda kalmak, insanın bilinçli bir farkındalıkla; geçmişle geleceğin arasında sıkışmayı reddetmesidir.

“Sen en güzel duyguların katilisin…”
“Instagram ile geçmiş – gelecek kaygısının ne alakası var?” diyebilirsiniz. Ancak bu iki olgu arasında derin bir alaka var. Şöyle ki: Bir seyahatte ya da herhangi bir deneyim içerisindeyken aklın sürekli “Instagram için fotoğraf çekmeliyim” fikrine kanalize olması, aslında kişinin geçmişini belgeleme / arşivleme arzusunun ve gelecekte takdir edilme (günümüz tabiriyle “like alma”) beklentisinin bir birleşimidir diyebiliriz.

Halbuki karşımızda gördüğümüz muhteşem gün batımı manzarasını veya aylardır beklediğiniz konserden unutulmaz anları, 5 – 6 inçlik ekranlardan izlemek yerine insan gözünün eşsiz görüş kalitesiyle sonsuza dek hafızalara kazımak ruh sağlığı açısından azımsanamayacak bir etkiye sahip. Yani şu çok sevdiğimiz, geçmiş haftalardaki oynanan Beşiktaş – Napoli maçında çekilen fotoğraf, aslında ne demek istediğimizi nefis şekilde özetliyor: Kalp içindeki taraftarın mutluluğu uzun ömürlü ve o ana dairken; diğer taraftarların mutluluğu “o anı kayda alabilme mutluluğundan” öteye geçemiyor.

anda kalmak

Yani özetle hepimiz, muhtemelen kimi zaman artan, kimi zaman silikleşen endişelere sahibiz. (Zira modern hayatın bir parçası olunduğunda aksi pek mümkün olamıyor) Ve bu endişeleri silmek için yoga / meditasyon sınıflarını hınca hınç doldurabiliyor; psikoterapilere sığınıyor hatta kendimizi yollara vurup çareyi çok uzaklarda arıyoruz. Halbuki çare, o meşhur fotoğraftaki Beşiktaşlı abinin farkındalığında. Kabul görmeyi, onaylanmayı, beğenilmeyi ve “oradaydım”ı belgeleme hırsına kapılmadan, her anın tadını bir çocuğun saflığında çıkarmakta. Tıpkı şairin de dediği gibi:

“Basit yaşayacaksın. Basit
Mesela susayınca su içecek kadar basit...
Dört çıkacak, ikiyi ikiyle çarptığında.
Tek düğmesi olacak elindeki cihazın;
Tek bir düğme, tek bir cümle gibi...”

 

Cookies allow us to offer our https://jabiroo.com/ website and our services more effectively. For more information about cookies, you can visit our Cookie Policy.